Bu aralar daha sık düşünmeye başladım; etrafımda olan insanların olayların ya da durumların bizi neden bu kadar etkisi altına aldığını… Birilerine ya da yaşadıklarımıza bağlı olmamalı mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz. Aksi halde hep mutsuzluğa mahkummuşuz gibi olmaz mı?
Kendi başımızın çaresine bakmayı az çok öğretiyor hayat bir şekilde, fakat ailemiz, arkadaşlarımız olmadan yalnız hissettiriyor bazen. İnsan, hangi durumlarda kötü hisseder diye düşündüğümde; her duygunun altında ‘bilinmezlik’ olduğundan kaynaklandığını düşünüyorum aslında.
İnsan bilmediği duygu ve düşüncelerden korkar, kaçar, kendini sakınır ya da saklanır. Yani kısaca; Yalnız kalmaktan korkuyor olabiliriz. Yalnız bir yaşam korkutuyor olabilir. Ama öğrenmek için yaşamak lazım. Çünkü daima en iyi öğretici hayattır. Yalnızlık fikrinin daha derinlerine inelim istiyorum: duymuş ya da aklınızdan geçirmişsinizdir elbet, kendinle baş başa kalmanın keyifli olduğunu söyleyenleri, ama her şeyin bir ömrü olduğu gibi bu keyfin de bir ömrü var tabii. Ne demişler her şeyin fazlası zarar.
İnsan yalnız bir süre yaşar, fakat yalnız ölmek istemez. Çünkü insan; tezatlıklar abidesi, doyumsuz, ne istediğini bilmeyen ve istediği de zaman zaman değişendir. İnsan zordur. Peki en çok ne zaman zordur? Kendini anlamaya çalışırken mi, yoksa kendini anlatmaya çalışırken mi? Çok zorlamaya gerek yok, anlamayan, anlatamaz diye basit düşünerek bu derinlerden kolay bir cevapla çıkmak gerek. Yalnızlık ile bilinmezliğin bağlantısına dönecek olursak; ‘İnsan kendi ömrünü bilmezken, yaşadığı yalnızlığa bir ömür biçemiyor‘ olabilir. Yalnızlıkla ilgili bilinen en spesifik şey bence; hangi yaşta olursak olalım yalnızlık bir bir bilinmezlik.
Yalnızlığın ömrü demişken, sizlere ABD’de yapılan bir araştırmadan bahsetmek istiyorum hemen.
NTV’de yer alan habere göre: ABD’de Chicago Üniversitesi’nin yürüttüğü araştırma’da, özellikle ilerleyen yaşlarda yalnız olmanın obezite gibi ömrü kısalttığını ortaya koydu. Araştırma kapsamında , 50 yaşın üstünde 2000 kişi 6 yıl boyunca izlendi. Sonuçlar, kronik yalnızlığın sabahları stres hormonu Kortizol’un salgılanmasına neden olduğunu gösterdi. Bu durumun kalp kriziyle yüksek tansiyon riskini arttırdığı ve bağışıklık sistemini zayıflattığı saptandı. Araştırmaya göre , kronik yalnızlık uyku kalitesini de etkiliyor. 50 yaş üstü yalnız insanların, derin uykuya dalmakta güçlük çektiği ve uyku sırasında sıklıkla uyandığı da gözlemlendi. Tüm bu tespitlerin sonucu olarak yalnızlığın, insan yaşamını tıpkı obezite ve yoksulluk gibi, % 14 oranında kısaltabildiği sonucuna varıldı.
Bu sonuç üzerinden anlaşılan o ki; yalnız kalmamız gereken zamanlar dışında yalnız kalmamız da psikolojik bir savaşa yol açabilir. Bu da bizim hayata bakış açımızı hatta yaşayış tarzımızı bile büyük oranda etkiler. Tabii anlatmak istediğim, içi boş bir kalabalık değil.
Yaşam kalitemize iyi gelecek insanlar, yerler, olaylar, davranış ve durumlar olmalı hayatımızda. Benliğinize iyi gelen yerlerde, ruhunuza iyi gelen kişilerle hep iyi olmanız dileğiyle…