Atatürk Yaşasaydı Biz de Yaşardık!

57 yıllık ömründe; çok yönlülüğü, üstün kişiliği ve deha bir lider olmasının yanı sıra dünyada, “Türkiye’ye bir armağan” olarak tanınmasının, sayılamayacak kadar çok nedeni olduğunu hepimiz biliyoruz. Hele ki o dönemlerde bu kadar ilkeleri olan, eğitimli, fütürist, korkusuz, vatan sevgisi ile yanıp tutuşan, Türkiye’nin her karış toprağını silah arkadaşları ile birlikte cepheden cepheye koşarak Türk milletini başarıdan başarıya taşıyan bir yürek daha yoktur hiçbir ülkenin tarihinde… Onu anlatmaya hiçbir cümle hiçbir kitap yetmez, bizler için yaptıkları da saymakla bitmez. Atatürk’e ve onca Mehmetçiğe yazılan binlerce marş, şiir, şarkı, hikaye hiçbiri yetmez onları anlayabilmemize…
Anlamak mümkün değil böyle insan üstü başarıları, duyguları ve fikirleri. Yüz yıl geçse dahi benimsediği ilkeler ve fikirler hala bize yön veriyor ve kaç asır geçerse geçsin onu daima hissedeceğiz, onun fikirleriyle yaşayacak, ön görülerinden ders alarak yarınlara bakacağız! Sana hep minnettar kalacağız Atam! Ve tek bir dilek hakkımız olsaydı senin ölümsüz olmanı diler, şu ölümlü dünyada her insanın insan gibi yaşamasına vesile olmak isterdik. Bu vesile ile; özgürlük, hak, eşitlik ve adalet kavramlarının olduğu yaşanabilir ve yaşamak için çalışmak yerine hakkımızı alarak, yarınlardan ümitsiz olmayarak, çalışmak için yaşamayı seçmiş olurduk. Kadınlar için evde, işte, sokakta yani toplumun hiçbir yerinde sen kadınsın diye cinsiyetini suç gibi hatırlatılmak zorunda bırakılmaz ya da giydiği kıyafetler ve gezmek istediği için toplumda tehdit olarak algılanmaz bunun sonucunda kadınların hayatına son verilmezdi. Daha eğitimli ve bu eğitimin karşılığını aldığı herkesin okumayı sevdiği bir toplum olurduk. Sen yaşasaydın senin kurduğun yerleri birileri kapatamazdı. Dogmalarla değil sanatla ve bilimle iç içe yaşardık. Her köşe başında her işin yanlışa giden kısa yolunu düşünen insanlar değil, nasıl daha iyisi olur diye iyilik ve vicdan temelli düşünen insanlar olurdu. Ülkeler arasında yüksek standartlı yaşam koşullarına sahip, parası ve ülkesi daha değerli elini kolunu sallayan herkesin giremeyeceği daha güvenli ve saygın bir ülke olurduk. Siyasetle ekonomi ya da din gibi konular birbirine karışmazdı. Eğitimli hiçbir genç yarınından şüphe etmezdi. Yani bugün yaşadığımız hiçbir stresi ve korkuyu yaşamazdık.  Kısacası; Atatürk yaşasaydı bizde yaşardık!

Atatürk’ün Kurduğu Kurumlar

Anadolu Ajansı
Cumhuriyet Halk Partisi
Uluslararası İzmir Fuarı
Çocuk Esirgeme Kurumu
Türkiye İş Bankası
Türk Hava Kurumu
Sanayi ve Maadin Bankası
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Türkiye Şeker Fabrikaları
Atatürk Orman Çiftliği
Halkevleri
Türk Dil Kurumu
Sümerbank
Maden Tetkik Arama Enstitüsü
Etibank

Atatürk’ün Anıları


MEHMETÇİKLE GÜREŞ

Atatürk bir gezisinde, Kolordu binasının önünde iri yapılı bir Mehmetçik görür. Mehmetçiği yanına çağırır ve sen güreş bilir misin diye sorar. Mehmetçik de bilirim der.
Atatürk yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirir. Genç Mehmetçik önüne her geleni yener. Atatürk bu durumdan dolayı mutlu olur. Sonra Atatürk birden ayağa fırlar, ceketini çıkarıp Mehmetçiğe ense tutar ve haydi, bir de benimle güreş der.
Mehmetçik, Ata’sının yüzüne hayranlıkla bakarak; Atam, senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmetçik mi bu işi başaracak der.
Atatürk’ün gözleri dolu dolu olur…

KAHRAMAN TÜRK KADINI

Mustafa Kemal İstasyon’dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. Onu görmek için sabahtan beri yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi.
O sırada ansızın bir olayla karşılaştı. Bir kadın Atatürk’ün yolunu keserek ayağına kapandı ve gözyaşlarıyla birlikte; Bastığın toprağa kurban olayım Paşam! diye bağırdı. 
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına, bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan Adile Çavuş olduğunu fısıldadılar. Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle sesledi: “Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.”

BAYRAĞA SAYGI

30 Ağustos sabahı, Mustafa Kemal muharebe sahasında dolaşıyordu. Etraf binlerce düşman cesetleri ve birbiri üzerine yığılmış yüzlerce topçu hayvanı, terk edilmiş silah, top ve cephane doluydu… Ganimetlerin arasında yırtılmış ve terk edilmiş bir de Yunan bayrağı gören başkumandan eli ile bayrağın yerden kaldırılmasını işaret ederek; “Bir milletin istiklal alametidir, düşman da olsa hürmet etmek lazımdır, kaldırıp topun üzerine koyunuz.” demiştir.

EŞİTLİK

Atatürk bir gün Dolmabahçe’den gizlice çıkar, Topkapı Sarayı Müzesi’ne gelir. Müzeyi gezmek ister. Kendisini kapıcıya tanıtır, fakat kapıcı “Henüz saat 9 olmadı, memurlar da gelmedi. Atatürk değil, kim olursan ol, bekleyeceksin” der. Hiç şüphe yok ki, kapıcı Atatürk’ü tanımamış ve birden fazla bu sözlere muhatap bulunduğu için gelenin Atatürk olabileceğine inanmamıştır. Fakat bu olayda mühim olan nokta Atatürk’ün kapıcının sert cevabı karşısında ısrar etmeyerek, bir kenara çekilip, saatin 9.00 olmasını ve memurların gelmesini beklemesidir.

SİZ NEREDEYDİNİZ?

Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek bu köşk kimin diye sormuş. Kirkor’un cevabını almış, ya şu koca bina diye sormuş, yargo’nun…
Ya şu diye bir binayı daha işaret etmiş. Salomon’un denmiş. Atatürk biraz sinirli bir şekilde Onlar bu binaları yaparken ya siz neredeydiniz? demiş. Oradan bir köylü ses vermiş.
Biz nerede miydik? Biz Yemen’de, Tuna boylarında, Balkanlarda Arnavutluk dağlarında, Kafkaslar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam… cevabını almış.
Atatürk bu hatırasını anlatırken; hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, demiştir…

VATANIMIN TOPRAĞI TEMİZDİR

Kral Edward İstanbul’a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı’na yanaştı. Atatürk de rıhtımda onu bekliyordu. Deniz dalgalıydı ve kralın bindiği motor inip çıkıyordu. Kral rıhtıma çıkmak istediği sırada eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk de kralı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Atatürk: “Vatanımın toprağı temizdir, o, elinizi kirletmez!” diyerek, kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.

BİR TÜRK DÜNYAYA BEDELDİR

Atatürk Kastamonu’yu ziyaret etmişti. Kışlaya da uğramıştı. Koğuşları geziyordu.
Her koğuşta pek çok vecizeler vardı. Güzel sözlerdi bunlar. Bir koğuşta büyük bir alanda yazılı olan bir yazıya gözleri daldı. “Bir Türk on düşmana bedeldir.” yazıyordu…
Atatürk’ün yüzü değişti, sonra sert bir sesle: Hayır dedi. “Bir Türk dünyaya bedeldir.”

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir