Yazıma Nil Karaibrahimgil’in sözleriyle başlamak istiyorum; ‘’ Hayat, yap, et, çalış, başar ile geçiyor. Ve bu maraton çok sevdiklerinle geçerse, iş yapmamış aşk yapmış olursunuz.’’ diye ne de güzel demiş… Yazıya bu cümle ile başlamayı seçmemin de bir seçim olması gibi, seçimin önemini vurgulamak istememden kaynaklanıyor. Seçimlerimizi yapboza benzetecek olursam; yapbozun için uygun parçayı bulursan yapmak istediğin yapbozu tamamlarken, uyumsuz parça ile yapbozun eksik kalır. Ve o zamana kadar özenle yerleştirdiğin 1000 parçalık yapbozun 999’u, 1 parça yüzünden tamamlanamamış oluyor.
Seçimlerimiz yol ayrımlarımız değil midir? Seçimler, bitişleri bazen de yeni başlangıçları ifade etmez mi? 999 parçayı başlangıç sayarsak son 1 parça yani bitiş parçanız doğru ise biter ve ancak o zaman ortaya güzel bir resim çıkar. Neye göre seçim yapıyoruz? Bir nesnenin, kıyafetin ya da yiyeceğin iyisini almak için kurallar olabilir. Peki ya insanın iyisi nasıl anlaşılır?
Herkesin size uygun şekilde davranıp, kabul görmek için iyi niyetle yaklaştığı bir dönemde iyi kalan kim çok bilinmeyenli bir denklem gibi… Ya da kiminle uyum sağlamayı başarırız? Bu bir başarı mı, şans mı, kader mi? Hemen herkesin kendi için sıraladığı nitelikleri vardır; dış görüntüsü, davranış şekli, yaşam tarzı, mesleği, eğitimi, ailesi gibi göz önünde bulundurarak duyguları bir kenara bırakıp mantık çerçevesinde objektif bir şekilde düşünmeye başlar. Seçim hakkı sunulmadan geldiği hayatında, hayatının dönüm noktası sayılabilecek bir noktasında o yeni ve büyük seçiminin kararını vermiş oluyor.
Yılların belki de bir ömrün seçimi, uzun sayılamayacak bir sürede verilmiyor mu? İki kişinin olduğu herhangi bir diyalog da olduğu gibi devreye beklentiler giriyor. Belki de evlilik edebiyatla başlar, kimya ile devam eder ve matematikle biter. Evlilik kimine göre; solmak, yok olmak kimine göre de mutluluktan uçarken var olmak olabilir. Bu uçurum farkının arası da galiba bir anlam yüklemeden ailesi o yaşlarda evlendi diye ya da hayatın eğitim, iş, evlilik sırasında düşünüp kendini bu sıralamaya koyup evlenenlerden oluşuyor. İnsanın, yaptığı herhangi bir küçük eyleminden emin olamazken, böylesine büyük bir seçiminden emin olması doğrusu boş bir beklenti olmuş olur. Fakat önemsenmesi gereken bir durum var ki; o da nasıl bir hayat istiyorsanız o hayata uyum sağlayabilecek misiniz önce onu düşünün. Bunu herkes düşündüğünde yani kişi önce kendini sorguladığında bir nebze olsun fayda görmüş olursunuz. Yazdığınız hikayede olumsuzluklar ile karşılaştığınızda ne yaparsınız, nasıl davranırsınız ya da size olumsuz davranış sergilendiğinde nasıl bir psikoloji ile yaklaşım sergilemeniz gerek gibi soruları dürüstlükle cevaplarsanız, en azından kendinizle yüzleşirsiniz. Kötü evlilik senaryoları düşünüldüğünde ortaya fikir ayrılıkları çıkıyor ve devamı çirkin hikayelerle devam ediyor. Yani huzurlu bir evliliğin başarısı, evlenmeden önce gerçek yüzünü görmek, olduğu gibi mi görünüyor yoksa göründüğü gibi mi olmak için çabalıyor bunu anlayabilmek olur. Diyelim ki, bilmediğiniz bir sürü sorun ile karşılaştınız ve artık evlisiniz! Sorun olmasaydı çözüm olmazdı, önceliğiniz kestirip atmak olmasın, eğer sizin hayat kalitenizi düşüren, huzurunuzu bozup sizi aşağı çeken psikolojik şiddet ya da fiziksel şiddet görmüyorsanız, rayından çıkmış bir ilişkide değilseniz, bakış açısı farklılıkları, sorumsuz biri, yalanı kendine huy edinmiş oturmamış bir kişiliği gibi sonu görülmeyen bir yoldaysanız çözüm her zaman yapmak olmayabilir.
Ne yazık ki bazen çözüm yıkmaktır. Eğer devam etmeyen bir ilişkiyi devam ettirmeye çalışırsanız sizin yıkmadığınız ilişki sizin üstünüze yıkılır. Size iyi gelen değerlerin, kişilerin peşinden giderseniz kendinize iyilik edersiniz. Aksi halinde, değersizleşirsiniz, kendi değerinizi unutursunuz. İyi olduğunuz yerlerde, iyilikten vazgeçmeyecek kişilerle olmanız dileğiyle…
Kalemine kuvvet, emeğine sağlık , harika bir yazı,,ne kadar doğru tespitler
Teşekkür ederim